Hazır Besinlerin Çocukluk Çağı Astımı Üzerine Etkisi

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. Betül Karaatmaca anlatıyor.

Son yıllarda çocuk çağında astım, egzama ve besin alerjileri gibi kronik alerjik hastalıkların görülme sıklığının arttığını görüyoruz. Bu artıştan çevresel etmenler, modern yaşam tarzı ve beslenmedeki değişiklikler sorumlu tutuluyor. Bilhassa kırsal bölgelerden kentlere göç, hayvanlarla temasın azalması, işlenmiş ya da hazır besinlerin tüketimindeki artış, hava kirliliği ve deterjanlar büyük rol oynuyor.

Bağırsaklarımızda bizimle dost olarak yaşayan, bağışıklık sistemimize omuz veren milyonlarca mikrop var, bunlara mikrobiyata diyoruz. Mikrobiyotanın bağışıklık sistemimizi düzenleyici etkisi giderek daha iyi anlaşılıyor. Doğumu takiben bebekler aile üyelerinden, hayvanlardan ve çevreden çok sayıda mikrop alırlar. Yaşamın ilk yıllarında anne sütüyle beslenme, tamamlayıcı besinlere geçişle bağırsak mikrobiyotası daha da gelişir.

Bitkisel besinlerden zengin, geleneksel diyetlerden uzaklaşarak yüksek oranda işlenmiş besinlere geçiş, mikrobiyatanın çeşitliliğini ve bileşimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bağırsak mikrobiyotamızı ve bağışıklığımızı destekleyen en önemli besinlerden biri lifli gıdalardır. Modern yaşamda lifli beslenmenin azalması, alerjik hastalıkların artışına yol açmıştır.

Bağırsak mikrobiyatası, besinlerin sindirimi, vitaminlerin sentezi, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi, zararlı mikropların dışlanması, toksinlerin ve kanserojenlerin uzaklaştırılması gibi görevleri yapıyor, en önemlisi bağırsağı adeta bir kale duvarı gibi mikroplardan ve alerjenlerden koruyarak bariyer fonksiyonunu yerine getiriyor. Amerika’da yapılan bir çalışmada haftada 30 farklı çeşit bitkisel besin tüketenlerin en yüksek bağırsak mikrobiyotasına sahip oldukları gösterilmiş. Bağırsak mikrobiyotasının içeriğinin değişmesi bağışıklık yanıtlarının etkilenmesine, zararlı mikrop ve alerjenlere duyarlılığın artışına neden olabiliyor.

Pediatric Allergy and Immunology dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir makalede Batı tipi beslenme dediğimiz hazır besinlerin yüksek oranda tüketiminin çocuklarda astım sıklığını arttırdığı, aksine Akdeniz tipi beslenmenin ise koruyucu olduğu vurgulandı. Ayrıca yaşamın ilk yıllarında tek tip beslenme yerine diyette besin çeşitliliğin sağlanması durumunda 6 yaşında astım görülme sıklığının azaldığı belirtildi. Öyle ki günlük diyete eklenen her farklı besin için astım riskinde %26′ lık bir azalma olduğu rapor edildi. Benzer şekilde Avrupa’da pek çok ülkeyi kapsayan çocukların hamilelikten itibaren uzun süreli takip edildiği başka bir çalışmada meyve, sebze, balık ve yoğurt açısından zengin bir diyet tüketilmesi yine 6 yaşında astım riskinin azaldığı gözlendi. Özetle bu çalışmalar bize bağırsaklarımızdaki iyi mikropları yani mikrobiyatamızı doğal ve tek tip değil çok sayıda besinle beslersek astım olma riskimizin azaldığını söylüyor.

Astım hem çevresel hem genetik etkenlerin rol oynadığı tüm dünyada en sık görülen kronik alerjik hastalıklardan biridir. Genetik yapımızı değiştiremeyeceğimize göre bu bilgiler ışığında, hem kendimizi hem çocuklarımızı alerjik ve romatizma gibi inflamatuvar hastalıklardan korumak ve bağırsak mikrobiyatamızı güçlendirmek için işlenmiş gıdalardan uzak, çeşitli lifleri içeren Akdeniz tipi sağlıklı bir diyet uygulamamız uygun olacaktır. Beslenmemizi düzenleyerek hastalık riskimizi azaltmamız uzun süreli ilaç kullanma ihtiyacımızı da ortadan kaldıracaktır. “Tıbbın Babası” Hipokrat’ın da dediği gibi “Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır”.