Lifli Gıdaların Bağışıklık Sistemimize Etkisi

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Dr. Ömer AKÇAL anlatıyor

Uzun zamandır lifli gıdaların pek çok yararlı etkisi olduğunu biliyoruz. Ancak modern hayatın getirdiği sorunlardan biri de hazır yemeklere, işlenmiş besinlere daha çok yönelmek ve beslenmede lifli gıdaların daha az yer alması. Oysa ki çevre, yaşam tarzı ve beslenme faktörlerindeki değişiklikler bağışıklık sistemimizi de etkiliyor ve düzensizliğe neden olabiliyor. Dolayısıyla günlük beslenmemizde lifli gıdalara daha az yer verirsek bağışıklık sistemimiz bundan etkilenecektir.

Beslenme, bağışıklık sistemimizin düzgün çalışabilmesi için kritik faktörler arasında sayılmaktadır. Dünyada bağışıklık yetmezliğinin en yaygın nedenleri arasında kötü beslenmenin, yetersiz beslenmenin yer alması, beslenmenin bağışıklık yani immün sistem üzerindeki etkisini günümüzde çok daha önemli bir hale getirmiştir. İmmün sistemin hücreleri, enerji elde etmenin yanı sıra enfeksiyon ajanlarına karşı tepki vermek için makro-nutrient denilen besinlere ihtiyaç duyar. Lifler gibi diyetle alınan bazı besin öğeleri vardır ki, bağışıklık sistemini aktive etme potansiyeline sahiptir.

Gıdalarımızdaki lifler, gıdanın sindirilemeyen kısmını oluşturur. Karbonhidrat polimerleri ve oligomerleri içeren karmaşık bir yapıya sahiptir ve bağışıklık sistemi üzerinde doğrudan ve dolaylı etkiler gösterir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), diyet liflerini “sindirilemeyen karbonhidratlar+ lignin” olarak tanımlar. Tüm diyet lifleri, ince bağırsakta sindirime direnir ve kalın bağırsağa bozulmadan geçer, ancak fizikokimyasal özellikleri (örneğin, çözünürlük, viskozite ve fermente edilebilirlik) farklılık gösterir. Çözünür liflerin çoğu, kimyasal yapılarına bağlı olarak bağırsaktaki iyi mikroplar (mikrobiyata) tarafından kısmen veya tamamen fermente edilebilir. Diyet liflerinin, bağırsağın vücuda zararlı maddelerin geçmesine izin vermeyen bariyer fonksiyonunu ve bağışıklık tepkilerini destekleyerek bağırsak üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir.

Çok çeşitli lif türleri vardır. Yapılan bilimsel çalışmalarda galakto-oligosakkaritler, frukto-oligosakkaritler, inülin, pektin ve β-galaktomannan gibi diyet liflerinin bağırsak bariyerini desteklediği gösterilmiştir. Artık günlük hayatımıza girmiş olan prebiyotikler de aslında diyet liflerinin bir alt kümesidir. Prebiyotik, iyi mikropların büyümesini ve aktivitesini uyararak konakçıyı faydalı bir şekilde etkileyen, sindirilemeyen bir gıda maddesi olarak tanımlanır.

Son yıllarda diyetle alınan lif içeriği ile sindirim sisteminde tolerans ortamı sağlanacağı ve buna bağlı olarak alerjik hastalıklara karşı korunma sağlanabileceği fikri ortaya atılmıştır. Klinik çalışmalara göre farklı çeşitteki lif türlerini ve kaynaklarını içeren diyet modellerinin, tek çeşit lif alımına göre alerji riskini ve yakınmalarını azaltmada daha etkili olduğu gösterilmiştir. Meta-analiz sonucunda genel alerjik hastalık riski için, diyet içeriğindeki galakto-oligosakkarit düzeyinin olumlu bir etkisi bulunmuştur.

Sonuç olarak özellikle bağışıklığımızın temellerinin atıldığı erken çocukluk dönemi başta olmak üzere günlük hayatımızda lif çeşitliliğine sahip dietlerin, bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri vardır.

Kaynak: Venter C, et al. Role of dietary fiber in promoting immune health—An EAACI position paper. Allergy 2022; 77: 3185-3198.